Namuslu Bir Hizmetçi mi, Yoksa Soğukkanlı Bir Katil mi?
Edebiyatın karanlık köşelerinden beyaz cama taşınan en etkileyici eserlerden biri de kuşkusuz Margaret Atwood’un “Alias Grace” romanının Netflix uyarlamasıdır. Dizi, 19. yüzyıl Kanada’sında işlenen çift cinayet davasının merkezindeki gizemli hizmetçi Grace Marks’ın hikayesini anlatıyor.
Altı bölümlük bu mini dizi, sadece bir dönem draması değil, aynı zamanda cinsiyetçilik, sınıf farklılıkları ve kadın kimliğinin karmaşıklığı üzerine yoğun bir psikolojik gerilim sunuyor.
👥 Grace ve Dr. Jordan: Belleğin Labirentinde Bir Soruşturma
Dizinin anlatı yapısı, romanın ruhuna sadık kalarak, cinayetlerden yıllar sonra hapsedilmiş olan Grace Marks’ın, cezaevine gelen genç doktor Simon Jordan ile yaptığı terapi seanslarına odaklanır.
Dr. Jordan, Grace’in masumiyetini veya suçluluğunu anlamaya çalışırken, Grace hikayesini parça parça anlatır.

Grace’in anlattıkları, izleyiciyi sürekli bir şüphe döngüsüne sokar:
-
Masumiyet mi? Grace, olay günü yaşadıklarını hatırlayamadığını, sadece omuzlarında ağır bir yük hissettiğini iddia eder. Nazik, dindar ve itaatkar bir hizmetçi imajı çizer.
-
Suçluluk mu? Cinayetlerin soğukkanlılıkla işlendiğine dair sürekli ipuçları ve çelişkiler ortaya çıkar. Grace’in yüzündeki belirsiz ifade, alt metindeki zekayı ve kurnazlığı fısıldar.
Dizi, seyirciyi de Dr. Jordan gibi, Grace’in güvenilir bir anlatıcı olup olmadığı konusunda sürekli test eder.
🕯️ Yoksulluk, Sınıf ve Kadın Olmak
Alias Grace, sadece bir cinayet gizemi değil, aynı zamanda 19. yüzyıl Kuzey Amerika’sındaki kadınların çaresizliğinin de keskin bir portresidir. İrlanda’dan göç eden yoksul bir kız olan Grace için hayatta kalmanın tek yolu, evlerde hizmetçi olmaktır.
-
Cinsiyetçilik: Dizideki erkek karakterlerin, Grace’e yönelik cinsel tacizleri ve onu bir obje olarak görmeleri, kadının o dönemdeki toplumsal konumunun ne kadar kırılgan olduğunu gösterir.
-
Sınıf Duvarları: Grace’in alt sınıftan gelişi ve çalışmak zorunda olması, onu hem kurban hem de kolay hedef haline getirir. Toplum, onu en baştan itibaren “potansiyel olarak kötü” damgasıyla yaftalar.
Atwood ve senarist Sarah Polley, Grace Marks’ı kendi hikayesini anlatmaya zorlayan toplumsal baskıları ustalıkla işler.
🪞 Kimlik ve İki Benlik
Dizinin en büyüleyici yanı, Grace’in bellek kaybı iddiaları ve nihayetinde ortaya çıkan “ikinci kimlik” (dissosiyatif kimlik bozukluğu) temasıdır. Grace, cinayetleri işleyen kişinin kendisi değil, içindeki başka bir ruh olduğunu öne sürdüğünde, dizi sadece yasal bir soruşturmadan, insan zihninin karmaşık dehlizlerine dönüşür.
Alias Grace, izleyicisine net bir cevap sunmaz. Bize sunulan, sadece Grace Marks’ın karmaşık hikayesidir. Peki o gerçekten soğukkanlı bir katil miydi, yoksa o dönemki kadınlara reva görülen koşulların kurbanı mı? Bu kararı vermek, izleyicinin vicdanına bırakılmıştır.
Soru: Sizce…
Sizce Grace Marks masum muydu, yoksa Dr. Jordan’ı manipüle eden zeki bir katil mi? Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşın!
